Vücudun yapı taşları olarak kabul edilmekte olan hücreler bir araya geldiklerinde dokuları, dokular ise organları oluşturmaktadırlar. Kanser hastalığı ise sanıldığının aksine organlarda ve dokularda değil hücresel aşamada başlamaktadır. Normal bir vücut yapısında, vücudun ihtiyacına göre hücreler oluşmakta, büyümekte ve bölünerek gerekli olan yeni hücrelerin meydana gelmesini sağlamaktadır. Yaşlandıklarında ise ölerek yerine yeniden hücre oluşumuna yardımcı olmaktadır. Bazen bu döngü bozulmakta ve vücudun kontrolü dışında daha fazla hücre oluşmakta ya da yaşlı hücrelerin ölmesi gerektiği halde ölmezler. Bu söz konusu anormal sayılan hücrelerin kontrol dışı büyümesi ile ortaya çıkan doku kütlesi “tümör” olarak adlandırılmaktadır. Tümörler iyi ya da kötü huylu olabilmektedir. Kötü huylu tümörler sonucunda kanser ortaya çıkmaktadır. Kanser, yaşamı ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Kanserli hücre vücuttan operasyon sonucu alınabilmekte ancak yeniden büyüyerek tehdit oluşturabilmektedir. Diğer organlara da yayılabilme ihtimali söz konusu olabilmektedir.
Kanser gelişiminin farklı nedenleri olmaktadır ancak en çok genetik faktörler üzerinde durulmaktadır. Ancak genetik faktörlerin yanında en önemli sebeplerinden biri de sağlıksız beslenme alışkanlıklarıdır. Bizler de makalemizde kanser ve beslenme ile ilişkisine değiniyor olacağız.
Kanser hastalığı son zamanlarda ülkemizde oldukça yaygın rastlanan ve tedavisi de pahalı ilaçlarla sağlanabilen ancak tedavisi mümkün bir hastalıktır. Ancak daha düzenli bir yaşam ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile engellemek mümkün olmaktadır. Beslenme, kanser hastalığına yakalanmadan öncesinde, hastalığın tedavisi aşamasında, ve tedavi sonrasında büyük ölçüde önem taşımaktadır. Yapılan bazı bilimsel araştırmalar beslenmenin kanser hastalıkları üzerindeki etkisi ortalama olarak %35 civarında tespit edilmiştir. Bazı araştırmalara göre ise bu oran daha üst seviyelere taşınmaktadır. Bu noktada etkili olabilecekler ise bitkilerin içeriğinde bulunan okratoxin ve aflatoksin gibi karsinojenler ve besinlerin hazırlanması sırasında oluşabilecek akrilamid gibi kanserojenlerdir. Bu da demek oluyor ki besinler kişileri kanserden koruyabileceği ve tedaviyi destekleyebileceği gibi hazırlanma ve saklanma koşullarına uyulmaması halinde oluşabilecek kanserojenlerle de süreç olumsuz olarak etkilenebilmektedir.
Peki bunun için neler yapmak gerekir? Şimdi bu yöntemlere göz atalım:
Aşiri kilo kanser önemli ölçüde risk oluşturmaktadır. Özellikle kilo söz konusu olduğunda rahim kanseri, menopoz sonrası meme kanseri, bağırsak kanseri, pankreas kanseri, adenokanser tipi yemek borusu kanseri, safra kesesi ve böbrek kanseri riskini artırmaktadır. Ancak sadece aşırı kilo değil, vücuttaki yağların dağılım şekli de kanser riski doğurmaktadır. Mesela karın şekli abdominal yağlanma sonucunda kolon kanseri oluşma riski mevcuttur. Abdominal yağlanma vücutta dolaşmakta olan insülin , insülin benzeri olan büyüme faktörleri ve sex hormonlarının seviyesni değiştirmekte ve kanser oluşumu riskini artırmaktadır. Kanser oluşumunun önüne geçmek için beden kitle indeksi normal standartlarda 18 ila 25 arasında olması gerekmektedir. Beden kitle indeksini hesaplamak için ise vücut ağırlığı kilo bazında alınır ve boyun karesine bölünmelidir.
Kanserden korunmak için öncelikle yaşam tarzının düzenlenmesi gerekmektedir. Sağlıksız besleniyor olmak ve hareketsiz geçen bir yaşam obeziteyi, obezite ise ardından kanseri getiren etkenler arasında yer almaktadır. Son yapılan çalışmalar günlük yaşamının büyük çoğunluğunu oturarak geçirmekte olan kişiler daha hareketli yaşam sürenlere kıyasla %24 daha fazla oranda endometriyal ve kolon kanseri türüne yakalanma riski taşımaktadır. Diğer bir çalışma sonucu da televizyon karşısında daha fazla vakit geçiren kişiler, daha az oranda televizyon izleyenelere göre %54 daha fazla kolon kanserine yakalanma riski taşımaktadır. Özetle egzersiz yapmak ve hareketli bir yaşam sürmek kanser hastalığına yakalanma riskini de önemli oranda azaltmaktadır. Hareketsiz yaşam kolon kanserinin yanı sıra meme kanseri riski de taşımaktadır. Hafif oranda yapılan egzersizler dahi kandaki meme kanseri riskini etkilemekte olan östrojen seviyesini düşürmektedir. Haftada dört saat yürüyüş yapmak ya da her gün 30 dakika tempolu yürüyüş yapmak kolon, menopoz sonrası meme kanseri, pankreas ve rahim kanseri gibi kanser türlerini yaklaşık %50 oranında düşürebilmektedir. Ancak fazla kilolu kişilerde günde 60 dakika kadar yürüyüş yapılması önerilmektedir.
Bazı besinler nişasta içermektedir. Ancak nişasta içermeyen sebze grubunun tüketimi özellikle yemek borusu kanseri( yassı hücreli tip), mide kanseri, farinks kanseri, larinks kanseri ve ağız kanseri gibi üst sindirim yollarında oluşan kanser riskini azaltmaktadır. Sarımsak ise rektum ve bağırsak kanseri riskinin azalmasında önemli rol oynamaktadır. Meyve tüketimi ise farinks kanseri, larinks kanseri, yemek borusu kanseri, mide ve akciğer kanseri riskini azaltmaktadır. Nişasta içermeyen bu besinlerin oluşturduğu koruma etkisi büyük olasılıkla düşük enerji içeriyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada önerimiz gün içinde beş öğün (minimum: 400 gr. kadar) nişasta içermeyen meyve ve sebze tüketimi ile aynı anda işlenmiş nişasta içermekte olan besinlerin tüketilmemesi ya da az miktarda tüketilmesi yönündedir.
Kırmızı et ve beraberinde işlenmiş etler, kolorektal kanser türünün riskini önemli derecede arttırmaktadır. Kırmızı et tüketimi söz konusu olduğunda, bağırsaklarda emilimi esnasında serbest radikaller oluşmasına neden olmaktadır. İkinci etken olarak ise kırmızı etin beraberinde yeterli miktarda lif içeren besinler tüketilmez ise bağırsaklarda kalma süresi uzuyor ve sonucunda maruziyet artmaktadır. Bu sebeple kırmızı et ve işlenmiş et tüketimi söz konusu olan bireylerde tüketmeyenlere kıyasla %18 civarında daha yüksek oranda kanser riski görülmektedir. İşlenmiş etlerin günlük olarak kadınlarda 50 gram erkeklerde ise 85 gramı geçmemesi sağlık uzmanları tarafından önerilmektedir. Kırmızı et tüketimi ise haftalık 500 gram ile sınırlandırılması sağlık açısından önem arz etmektedir.
Kırmızı et tüketiminde önem taşıyan diğer konu ise ızgarada et pişirirken dikkat edilmesi gereken noktalardır. Izgarada ya da kızartılarak etlerin yüksek ısıda pişirilmesi esnasında heterosiklik aminler olarak adlandırılan ve kansere neden olabileceği düşünülen zararlı bileşenler oluşmaktadır. Bu bileşenler ise DNA’ya zarar vererek prostat, meme, kolon velenf hücrelerinde kanser hastalığının oluşmasına sebep olabilmektedir. Özellikle kalabalık ortamlarda yapılmakta olan yemeklerde pişirme süreci ve pişirme ısısına dikkat edilmemektedir. Etin yanması ya da direk olarak ateşle temas etmesi söz konusu olabilmektedir. Zararlı olabileceği için ızgara usulü pişirilmiş etlerden mümkün olduğunca uzak durulması tavsiye edilmektedir. Ayrıca araştırmalar sık sık kızartılmış kırmızı et tüketenlerin tüketmeyenlere oranla kolon kanserine yakalanma riskinde %60 civarında artış görüldüğü belirtilmektedir.
Alkollü içecekler ile farinks, larinks, ağız, meme kanseri ve yemek borusu kanser türleri ile ilişkisi olduğu belirtilmektedir. Ayrıca yine alkol tüketimi ile karaciğer ve kolon kanseri riski artmaktadır. Batı ülkelerinde kadınlarda görülen kanser türlerinin %3, erkeklerin ise %10’luk dilimi alkol tüketimi sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Ancak alkollü içeceklerin çeşidinden daha çok içeriğinde bulunan ethanol miktarı önem taşımaktadır. Alkol folat metabolizmasını etkilemekte ve DNA sentezi ile metilasyonunu bozarak kanser hastalığının gelişimine neden olmaktadır. Az tüketilerek koroner kalp hastalıklarınakarşı koruma sağladığı belirtilmektedir.
Sıvı tüketimi sadece kanser söz konusu olduğunda değil hayatın her döneminde büyük ölçüde önem taşımaktadır. Ancak kanser hastalığı türlerinden biri söz konusu ise sıvı tüketimi daha fazla önemsenmektedir. Bu süreçte bol miktarda sıvı tüketilmesi önerimizdir. Hücrelerin düzgün bir şekilde fonksiyon gösterebilmesi ve beraberinde vücuttaki toksinlerin atılabilmesi için su tüketimi günlük olarak yeterli miktarda sağlanmalıdır. Su, tüketilmesi gereken svıların en başında gelmektedir. Ancak suyun dışında çay da önemli sıvılar arasında yer almaktadır. Çay, içeriğinde bulunan antioksidanlar ve fenol sebebiyle kanserin önlenmesinde önem taşımaktadır. Bu sebeple içecek tercihi açık çay olabilir. Karbonhidrat oranı yüksek olan meyve suları ve asitli içecekler kesinlikle tüketilmemelidir.
Süt ürünlerinin düzenli tüketiliyor olması kolorektal kanser riskinin azalmasına yardımcı olmaktadır. Ancak son dönemlerde yapılmış olan bazı araştırmalar neticesinde süt tüketimi sonucunda prostat kanserinin agresif formları açısından riskli olduğu gösterilmektedir. Ayrıca süt ve süt ürünlerinin içeriğinde bulunan kalsiyum sayesinde kolon kanserine karşı da koruyucu etkilere sahiptir. Gün içerisinde 700 mg. dan daha fazla miktarda kalsiyum alabilen kişiler, 500 mg. den daha az tüketenlere göre %45 daha az oranda kolon kanserine yakalanma riski taşımaktadır.
Ağız kanseri, farinks kanseri, larinks kanseri, ösefagus kanseri, serviks kanseri, mide kanseri ve akciğer kanserine karşı önleyici etkileri sebebiyle meyve tüketimi önem taşımaktadır. Ayrıca yine larinks kanseri, farinks kanseri ve ağız kanserine karşı diğer besinlere oranla nişasta içeriği düşük olan biber, ıspanak ve domates tüketimi muhtemel önleyici etkilere sahiptir. Dengeli ve sağlıklı beslenme programı dahilinde tüm uzmanların tavsiyesi doğrultusunda gün içinde iki, maksimum olarak ise üç porsiyon meyve, gün içinde üç ya da dört porsiyon ise sebze grubundan bir besin tüketilmesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte meyve ve sebzelerin içeriğinde bol miktarda C vitamini bulunmakta ve yüksek dozda alınması ile gastrit mikrobu yani helicobakter piloriye bağlı olarak gelişmekte olan mide kanserinin önlenmesinde önemli bir yardımcı olarak gösterilmektedir. Bu durumda açık büfe restoranlarda tabağın büyük kısmı sebze ve meyvelerden oluşturulması önem taşımaktadır ve unutulmamalıdır. Ara öğünlerde ise meyveler çantada taşınabilir. Meyve ve sebzelerin içeriğinde yer alan antioksidanlar, C vitamini, E vitamini, fitokimyasal ve selenyum kanser önleyici etkilere sahiptir.
Kavurma ve kızartma yöntemleri ile pişirilmekte olan besinlerde yer alan yağların oksidasyonu neticesinde kanserojen maddeler ortaya çıkmaktadır. Restoranlarda lezzet açısından kızartma yöntemi ile pişirilmiş besinler servis edilmektedir. Fakat kullanılmakta olan yağın kalitesi ve çeşidi istenilen düzeyde değildir ve sağlık üzerinde olumsuz etkileri mevcuttur. Bu nedenle mümkün olduğu kadar dışarıda yemek yenildiğinde ve tatil bölgelerinde beslenme esnasında kızartılmış besinler yerine buharda haşlanmış ya da fırında pişirilmiş besinlerin tüketimi tercih edilebilir. Bu konu üzerine yapılan bazı araştırmalar sonucunda çok fazla yağ tüketimi sonucunda hormona dayalı kanserler ve kolorektal kanser riskinin arttığı ortaya koyulmuştur. Ayrıca yine yağların ateş ile temas etmesi sonucunda kanserojen maddeler açığa çıkmaktadır. Önlem olarak ise yaz mevsiminde yağların güneş görmeyen bir yerde muhafaza edilmesi gerekmektedir. Böylece yağın içerisinde yer alan zararlı maddelerin oluşma etkisi azalmaktadır.
Aşırı miktarda hayvansal kaynaklı protein tüketimi sonucunda kanser hastalığına yakalanma riski artmaktadır. Kırmızı et tüketimi fazla, posa tüketimi az ve Omega3 ile Omega6 yağlarının dengesizliği neticesinde kanser riskinin artmasına katkıda bulunmaktadır. Harvard Üniversitesi’nde ki bazı araştırmacılar, 28 yıl boyunca 121.000 yetişkin birey üzerinde araştırmalar yapmış ve hergün ortalama olarak 100 gram kadar kırmızı et tüketenlerde hiç et tüketmeyenlere göre %13 oranından daha fazla kanser hastalıklarına ya da kalp krizi geçirme riskine sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Hazır olarak satılan besinlere ilave edilen katkı maddeleri, besinlerin pişirilme yöntemleri ve bir çok farklı faktör kanser oluşumunu destekleyen sebepler arasında yer almaktadır. Ancak bu katkı maddesi içeren besinlerina kanser oluşumunu desteklediği gibi sağlıklı olarak tüketilen besinlerden de kanseri önleyici etkileri de mevcuttur. Bu besinler doğru bir şekilde ayırt edilmelidir. Bu noktadan besinlerden maksimum düzeyde fayda sağlayabilmek için besinlerin hazırlanması, pişirme ve saklama yöntemlerine dikkat edilmelidir. Ayrıca öğünlerde daha az yağlı ya da yağsız besinler tercih edilmeli ve yağ tercihi zeytinyağı olarak belirlenmelidir.
Hazırlanan besinler yüksek ısıda pişirilmesi halinde, kavrulduğunda ya da kızartıldığında kanser hastalıklarına yol açma potansiyeli olan bir bileşen akrilamid ortaya çıkmaktadır. Bu konu üzerine yapılan araştırmalar neticesinde uzun süreli akrilamid bileşenine maruz kalankişilerin kanser hastalıklarına yakalanma riskinin arttığı ortaya çıkmıştır. Bu noktada daha sağlıklı besinler tercih edilebilir. Cips çeşitleri mümkün olduğunca tüketilmemeli, patates kızartması tüketmek yerine haşlama ya da püre şeklinde tüketilmelidir.
Asitli içecekler ve hazır meyve suları gibi yoğun şekerli içecekler bilindiği üzere kilo aldırmakta ve şeker hastalığına neden olmaktadır. Ancak bunun yanında endometriyum kanser çeşitleri yani kadın üreme sistemlerinde görülmekte olan kanser türlerinin oluşma riskini arttırmaktadır. Bu konu ile ilgili yapılan bir araştırma sonucunda aşırı miktrda şekerli içecek tüketen kadınlarda, tüketmeyen kadınlara oranla %87 daha fazla oranda kanser hastalıklarına yakalanma riski mevcuttur.
Bazı kişilerin günlük beslenme ve diyet programında fazla miktarda kırmızı et bulunmaktadır. Bu durum ise kolon kanserine yakalanma riskini arttırmaktadır. Ancak kuru fasulye ve yulaf ezmesi gibi besinlerin içeriğinde bulunan dirençli nişastalar fazla kırmızı et tüketimi sonucunda oluşabilecek kolon kanseri riskini azaltmaya yardımcı olmaktadır. Bu noktada alınması gereken önlem ise gün içerisinde et tüketilmesi halinde yaklaşık 40 gram kadar da dirençli nişasta içeren besinlerden tüketilmelidir. Böylece hücre çoğalma seviyesi normale dönüyor olacaktır.
Kanser hastalıklarını önleyici lokomotif besinlerden biri de brokolidir ve mümkün olduğunca sık tüketilmelidir. Ancak yapılan araştırmalar buharda pişirilen brokolinin ocakta, mikrodalga da ve kızartılarak pişirilen brokoliye oranla daha fazla glucosinolate yani sebzelerde bulunan sağlıklı bileşenler içerdiğini göstermektedir. Bu nedenle buharda pişirilen brokoli, kanser hastalıklarına karşı diğer pişirme yöntemlerine göre daha maksimum düzeyde fayda sağlamaktadır. Çiçekli sebzeler olarak kabul edilen brokoli ve aynı familyadan çin lahanası, lahana ve karnabaharı haftada en az bir kere tüketen kişilerle, bu besinleri ayda bir kereden daha az miktarda tüketenlere oranla daha düşük sayıda böbrek kanserine yakalanma riski olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir.
Brezilya fındığı, toprakta yetişen ve selenyum içeriği zengin olan bir besin maddesidir. Tüketilmesi halinde kanser hücrelerinin yok olmasını sağlamakta ve hücre DNA’larının tamir edilmesine yardımcı olmaktadır. Bu konuda yapılmış olan bir araştırma sonucunda, günlük olarak alınan 200 mcg selenyumun prostat tümörünün %63 oranında azalmasına, kolon kanserinin %58 azalmasına, akciğer tümörlerinin %46 oranında azalmasına ve ölümle sonu.lanmış olan kanser hastalığı vakalarının %39 oranında azalttığı belirtilmiştir. Ancak ihtiyaç duyulan selenyumun tablet şeklinde değil doğal besinlerden alınıyor olması önem taşımaktadır. Günlük ihtiyaç duyulan 200 mcg selenyum yaklaşık iki adet brezilya fındığında bulunmaktadır.
Soğan ve sarımsak güçlü ansioksidanlardır ve tüketimi ile birçok hastalıktan, özellikle de kanser hastalıklarında hücre büyümesini engelleyecek bileşenleri içermekte ve hastalığa yakalanma riskinden korumaktadır. Araştırmalar da bunu ortaya koymaktadır. Sarımsak tüketen kadınların, az miktarda tüketenlere kıyasla %50 daha az kolon kanseri hastalığına yakalanma riski olduğu araştırma sonuçlarında ortaya koyulmuştur. Ancak keskin kokulu olması sebebiyle tüketilmek istenmemektedir. Ayrıca sarımsağın içeriğinde yer alan “allium sulfur” bileşeni sayesinde vücuttaki kansere neden olan kimyasallar atılabilmektedir. Ayrıca yine bu bileşenler sayesinde kanser hücreleri doğal yolla ölebilmektedir.
Enginar, kanser hastalığını önleyen güçlü bir antioksidan olarak kabul edilen silmarin bileşiğini içermektedir. Kanserden korunabilmek adına en çok miktarda tüketilmesi gereken sebzelerden biridir ve cilt kanseri hücrelerinin yüksek oranda küçülmesine yardımcı olmaktadır.
Yeşil çayın kanser dahil bir çok hastalık üzerindeki iyileştirici etkileri özellikle Asya ülkelerinde uzun yıllardır bilinmektedir. Yeşil çay, içeriğinde antioksidan görevini görmekte olan epigallocatechin gallate adlı kimsayal içermekte ve bu kimyasalın kanser karşıtı gücü mevcuttur. Araştırmacılar, kanser hastalıkları ve yeşil çay arasındaki ilişkiyi uzun zamandır incelemektedir. Yapılan araştırmalar neticesinde yeşil çay tüketen kişilerde meme kanseri, yumurtalık kanseri, prostat kanseri, akciğer kanseri ve kolon kanserine yakalanma risklerinin düşük olduğu sonucuna varılmıştır.
Lahana turşusunun yapımı aşamasında lahanalar fermantasyon işlemine tabi tutulmaktadır. Bu işlem ise lahana turşusuna sulforen ve indol bileşenleri sayesinde kanserle savaşabilme gücü kazandırmaktadır. Turşuyu tüketmeden önce sodyum oranını azaltabilmek adına sudan geçirilmesi doğru bir adım olacaktır.
Somon balığı haftada üç ila daha fazla miktarda tüketilmesi sonucunda kansere dönüşebilen poliplere yakalanma riskini %33 oranında azaltabilmektedir. Ayrıca Omega-3 içeriği sayesinde de kanser hastalıkları ile savaşta büyük ölçüde önemli bir yere sahiğtir.
Kırmızı üzüm, kuvvetli bir antioksidandır ve tüketilmesi sonucunda mide kanseri, lenf kanseri, karaciğer ve meme kanserlerinin oluşumunu yavaşlatmaktadır. Ayrıca kivi C vitamini ve E vitamini içermektedir. İçeriğinde bulunan lutein ve antioksidankanser hastalığı ile savaşabilme gücüne sahiptir.
Tuzla işlenmiş besinler özellikle mide kanserine yol açabilmektedir. Mısır gevreği, baklagiller ve taneli tahıllar alfatoksin içermektedir ve karaciğer kanserine neden olabilirler. Gün içerisinde altı gramdan az tuzlu, tuz ile işlenmiş besinler tüketilmeli ve nemi ortamlarda saklanmış olan besinler ise tüketilmemelidir.
Tüm bu önerilerden yola çıkarak söyleyebiliriz ki kanser hastalıklarından korunabilmek için birinci kuralımız tek tip beslenmeden kaçınılması gerektiğidir. Zararlı olan besinler bir yana faydalı olan besinlerin de aşırı tüketiminden kaçınılmalıdır. Çünkü fazla miktarda ki tüketimler vücuda zarar vermektedir. Fazla kaloriler kanser hastalıklarında olduğu gibi bir çok hastalığın da nedeni olabilir. Bu sebeple sebze ve meyve tüketimine düzenli olarak özen gösterilmeli ve günlük olarak 25 ila 30 dakika yürüyüş yapılmalı, sigara ve alkol tüketiminden kaçınılmalı, eğer vazgeçilemiyor iseniz tüketimlerini en minimal düzeye çekmeli ve beden kitle indeksinin normal standartlarına yani 18 ila 25 değerleri arasında stabil kalması sağlanmalıdır.
Renk Adı |
Fitokimyasal |
Sebze ve Meyve |
Kırmızı | Laykopen | Pembe greyfurt, domates ve domates ürünleri, karpuz ve kavun |
Kırmızı ve Mor | Polifenoller, antosiyanidin | Üzüm, erik, orman meyveleri, mürdüm eriği |
Turuncu | α-ve β- karoten | Mango, havuç, balkabağı |
Turuncu ve sarı | Flavonoid, β- cryptoxanthin | Papaya, nektarin, kavun, şeftali |
Sarı ve yeşil | Zeaxanthin, lutein | Ispanak, şalgam, kavun, avakado, karalahana, |
Güçlü bir antioksidan olarak kabul edilen turp çeşitlerinden en bilinenleri kırmızı ve siyah turptur. Turp çeşitleri flavonoidler açısından oldukça zengindir. Ayrıca içeriğinde bulunan lif ve glukosinolat bileşikleri sayesinde kalın bağırsak kanseri başta olmak üzere bir çok kanser hastalığı çeşidine karşı koruma sağladığı yapılan bazı araştırmalar neticesinde belirtilmektedir. Günlük posa ihtiyacının %25 lik kısmını karşılayabilmek adına bir kase rendelenmiş turp tüketebilirsiniz.
Genellikle siyah üzümün çekirdeği sevilmemektedir ancak siyah üzümde kansere karşı asıl etki çekirdeğindedi ve en güçlü antioksidanlardan resveratrol bileşenini içermektedir. Yapılan bazı çalışmalar çekirdekli siyah üzümün özellikle pankreas kanseri, kolon kanseri ve akciğer kanseri gibi kanser türlerinde kanserli hücreleri etkisiz hale getirdiği belirtilmiştir. Günde bir salkım ya da 15 adet siyah üzüm çekirdekleri ile birlikte tüketilmelidir.
Biyoaktif sülfür bileşikleri soğan, sarımsak ve pırasaya okusunu vermekte ve kansere korşu koruyucu etkilere sahip olmaktadır. Özellikle de gastrointestinal bölgede oluşabilecek kanserlere karşı koruyucudur. Gün içinde bir küçük boy soğan, ile iki ila üç diş sarımsak tüketilmesi önerilmektedir.
Yüksek oranda Omega-3 içeren uskumru balığı, somon balığı ve sardalya balığı beyin ve göz hücrelerinin korunmasında etkilidir. Bu konu ile ilgili yapılmış olan bir çok çalışma sonucunda bağırsak kanseri, meme kanseri ve prostat kanserine karşı koruyucu etkilere sahip olduğu kanıtlanmıştır.
Ispanak içeriğinde bulunan vitamin ve minerallerden karotenler, folik asit ve lutein gibi fonksiyonel bileşenler ile kanser hastalığı türlerine karşı güçlü bir silah olarak kabul edilmektedir. Ispanak ile ilgili yapılmış çalışmalarda mide kanseri, ağız kanseri ve özofagus yani yemek borusu kanserine karşı koruyucu etkilere sahip olduğu kanıtlanmıştır.
Siyah havuç, antosiyonin olarak adlandırılan mor pigmentler içermektedir ve bu pigmentler sayesinde oldukça güçlü antioksidan görevi görmektedir. Böylece bir çok kanser hücresi baskılanmakta, üremesi engellenmekte ve bağışıklığı güçlendirmektedir. Kırmızı pancar ise kanserin önlenmesi açısından oldukça önemli antioksidanlardan vulgaxanthin ve betanin bileşenlerini içermektedir. Kırmızı pancar uzun süre kaynatılması halinde bu bileşenlerin etkinliği azalmaktadır. Bu nedenle bizim de önerimiz günde bir adet siyah havuç ve bir adet pancar sıkılır ve taze olarak tüketilirse o günkü kanser koruması gerçekleşmiş olacaktır.
Yeşil çay, yukarıda da bahsettiğimiz gibi kanserden korunabilmek için önemli bir besindir ve günde iki fincan tüketilmelidir. Ancak bazı hastalıklara sahip kişiler için sakıncalı olabilmektedir. Böyle bir durum söz konusu ise mutlaka doktora danışılmalıdır.
Domates, içeriğinde bulunan ve kırmızı rengini veren karotenoid türü olan likopen pigmenti güçlü bir antioksidandır ve kanser hücrelerinin büyümesini durdurmaktadır. Özellikle de rahim ağzı kanseri türüne karşı koruyucu etkilere sahiptir. Yaz aylarında likopen içeriği daha fazla orandadır ve bu nedenle yaz mevsiminde mutlaka sofralarda yer alması gerekmektedir.
Soya fasulyesi içeriğinde bulunan izoflavonlar sayesinde kansere karşı koruyucu etkilere sahip bir besin maddesi olarak beslenme programlarında mutlaka yer almasıgerekmektedir. Özellikle Asya toplumlarında yeterli miktarda soya fasulyesi tüketilmesi sebebiyle meme kanseri daha az miktarda görülmektedir. Gün içerisinde bir fincan pişmiş soya fasulyesi tüketilmesi halinde meme kanserine karşı koruma sağlanmış olacaktır.
Akdeniz tipi beslenme programının vazgeçilmezlerinden zeytinyağı, içeriğinde tokoferol ve fenolik bileşenleri ile yüksek oranda tekli doymamış yağ asitleri içermektedir. Bu bileşenler sayesinde ise kansere karşı koruyucu etkilere sahip olduğu uzmanlar tarafından düşünülmektedir. Günlük beslenme dahilinde tercih edilmesi gereken yağlardan biridir zeytinyağı.
Kanser hastalıkları öncesinde doğru beslenerek hastalıkları önlemek mümkündür. Bundan makalemizin başında da belirttik. Ancak kanser hastalığı türlerinden biri söz konusu olduğunda hastane ortamında ve doktor öncülüğünde ilaç tedavisi süreci başlayacaktır. Günümüzde ise medikal ilaçların yanı sıra fitoterapi yani bitkilerle tedavi de kanser hastalıkları tedavisinde önemli bir yer kazanmıştır. Bazı bitkiler vardır ki bazı kanser türlerinde doğrudan olumlu etkilere sahiptir ve tedavi aşamasında kemoterapi, radyoterapi ve hormonal tedavinin yanında tercih edilebilmektedir. Şimdi bu bitkilere ve iyi geldiği kanser türlerine göz atalım:
Sonuç olarak; sağlıklı ve dengeli beslenme sonucunda kanser hastalığına yakalanma riski azalıyor olacaktır. Tedavi aşamasında ve tedavi sonrasında da yine sağlıklı ve yukarıda belirttiğimiz kanser önleyici ve kanserin ilerlemesini önleyen besinler, hayatınıza dahil edilmeli ve bu doğrultuda beslenme alşkanlığı kazanılmalıdır.
*Yorumlara cevap verebilmek için hesabınızın olması gerekmektedir. Buraya tıklayarak hesap oluşturabilirsiniz.